From Captivity to Liberty: A Study on the Prison Writings of Martin L. King, Ngugi and Soyinka
Künye
Bolat, E., & Ekler, O. (2024). From Captivity to Liberty: A Study on the Prison Writings of Martin L. King, Ngugi and Soyinka. Folklor/Edebiyat, 30(117), 257-272.Özet
Prisons, like other disciplining apparatuses of the state, are used to reform the prisoners so that they can be re-conditioned back to a set of pre-ordained roles designed in the system. These are places hostile to individuality, freedom, and creativity. They function like rehabilitating institutes to suppress the reactionary or rebellious voices of the prisoners by effacing their individuality under harsh conditions so that they can make them docile bodies. However, this objective fails when the prisoner-intellectuals are of concern. For them, prisons become their shrines where they are overwhelmed by the transformative power of imprisonment. The experience of confinement shapes their perspectives, deepens their commitment to social justice, and fuels their advocacy for change. Although the physical conditions of the prisons hamper their urge to write, they never give up writing. Some write on the prison walls and some on toilet papers. Despite such horrible conditions, they manage to produce their most influential works which can be classified in prison literature. The writings of these prisoner-writers have paved the way for the liberation of colonized/discriminated people in their own countries and in diverse diasporas. Martin L. King’s Letter from Birmingham Jail (2018), Ngugi wa Thiong’o’s Detained: A Writer’s Prison Diary (1981) and Wole Soyinka’s The Man Died: The Prison Notes (1988) are three significant works to be featured in this genre. Through an interdisciplinary approach, this article identifies the distinctive elements and commonalities in the prison writings of King, Ngugi, and Soyinka. This study explores the universal concepts of incarceration, resistance to oppressive systems, and the struggle for freedom as portrayed in the works of these writers, and aims to examine how these writers have transformed their works into tools of resistance. Devletin diğer disiplin aygıtları gibi hapishaneler de mahkûmları ıslah etmek için kullanılır, böylece mahkûmlar sistemde önceden tasarlanmış bir dizi role yeniden koşullandırılabilirler. Buralar bireysellik, özgürlük ve yaratıcılıkla bağdaşmayan yerlerdir. Gerçek şu ki, hapishaneler, mahkûmların tepkisel ya da isyankâr seslerini bastırmak, bireyselliklerini sert koşullar altında ortadan kaldırmak ve böylece onları topluma uyum sağlayan bireyler olarak geri kazandırmak üzere hareket eden ıslah kurumları gibi işlev görmektedir. Ancak, mahkûm-aydınlar söz konusu olduğunda cezaevlerinin bu hedefi başarısızlığa uğramaktadır. Çünkü düşünürlerin fikirlerini dört duvar ile kontrol altına alacak hiçbir sistem mevcut değildir. Onlar için hapishaneler, hapsedilmenin dönüştürücü gücü sayesinde hareket ettikleri mabetleri haline gelmiştir. Hapsedilme deneyimi bakış açılarını şekillendirmiş, sosyal adalete olan bağlılıklarını derinleştirmiş ve değişim savunuculuklarını körüklemiştir. Hapishanelerin fiziki koşulları onların yazma isteğini bir nebze olsun engellese de yazmaktan asla vazgeçmemişlerdir. Kimi zaman hapishane duvarlarına yazmışlar, kimi zaman ise tuvalet kâğıtlarını kullanmışlardır. Bu korkunç koşullara rağmen, hapishane edebiyatı içinde sınıflandırılabilecek en etkili eserlerini üretmeyi başarmışlardır. Bu mahkûmyazarların özgür ruhları ve düşünceleri ile yazılan çok sayıda yazı, kendi ülkelerinde ve farklı diasporalarda sömürgeleştirilmiş/ayrımcılığa maruz kalmış insanların özgürleşmesinin yolunu açmıştır. Martin L. King’in Birmingham Hapishanesinden Mektup (1981), Ngugi wa Thiong’o’nun Tutuklu: Bir Yazarın Hapis Günlüğü (1981) ve Wole Soyinka’nın Adam Öldü: Hapishane Notları (1988) adlı çalışmaları bu kategoride ele alınabilecek eserlerdendir. Bu araştırma, disiplinlerarası bir yaklaşımla King, Ngugi ve Soyinka’nın hapishane yazılarındaki ayırt edici unsurları ve ortak noktaları incelemektedir. Bu çalışma, bu yazarların eserlerinde tasvir edildiği şekliyle, hapsedilme, baskıcı sisteme karşı direnç ve özgürlük mücadelesi gibi evrensel kavramların üzerinde durmakta ve bu yazarların eserlerini nasıl birer direniş aracına dönüştürdüklerini incelemeyi amaçlamaktadır.