Güçlü Devlet Geleneği Tezinin Eleştirisine Katkı: Özne-Merkezcilik Sorunu
Künye
Varel, A. (2020). Güçlü Devlet Geleneği Tezinin Eleştirisine Katkı: Özne-Merkezcilik Sorunu. Mülkiye Dergisi, 44(4), 609-642.Özet
Büyük toplumsal dönüşümlerin tahlilinde, özneleri çevreleyen nesnel belirlenimler çözümlemenin dışında bırakıldığında ya da bunlar geri plana atıldığında; tarihsel açıklama, belirli grupların veya kişilerin, büyük bir serbesti içinde şekillenen irade ve pratiklerinin bir sonucu hâline gelmektedir. Bu tür açıklamalarda, öznelerin başarıları, başarısızlıkları, iyilikleri ve kötülükleri tartışmanın merkezine alınarak, tarih, tümüyle rastlantıların ve tarihsel kahramanların ellerine terk edilir. OsmanlıTürkiye modernleşmesi tartışmalarında literatüre büyük ölçüde hâkim durumda olan güçlü devlet geleneği tezinde ise özneler, Osmanlı’dan devralındığı iddia edilen bir devlet geleneğinin taşıyıcıları olarak sunulurlar. Bu devlet geleneği mirasını devralan İttihatçılar ile onların devamı niteliğindeki Kemalistlerin iktidarında, sivil toplum ve ara tabakaların siyasal süreçlerin dışında tutulduğu ve mevcut oldukları kadarıyla da gelişip serpilmelerinin engellendiği iddia edilir. Böylelikle ülkenin tarihsel gelişim doğrultusunun, Osmanlı devlet geleneğini devralan asker ve sivil bürokratlar tarafından, yukarıdan bir devrimle tayin edildiği öne sürülür. Bu açıklama, öznelerin irade ve pratiklerini yüzyılların derinliklerinden gelen bir öze (güçlü devlet geleneğine) bağlıyor olması nedeniyle, özne-merkezli tarihyazımının bir örneğini teşkil etmiyor gibi gözükmektedir. Ancak bu görünüş yanıltıcıdır. Güçlü devlet geleneği tezinde tarihsel hareket -bu tezin dayandığı tarihsel verilerdeki tüm ampirik ve diğer yöntemsel sorunlar bir yana-, genel bir kural olarak, yine belirli öznelerin kararları ve edimlerine göre devinimini gerçekleştirir. Çünkü ‘devlet geleneği’ nosyonu asıl olarak, özneleri, nesnel belirlenimlerin dışına fırlatan bir tramplen işlevi görmektedir. Bu tez gerçekte, öznemerkezli tarihyazımını fasılalı bir şekilde (devlet geleneği gibi bir ara duraktan) geçerek yeniden üretmektedir. Üstelik bu, yöntemsel açıdan kaçınılmaz bir sondur. Güçlü devlet geleneği tezi, farklı olguların görünürde taşıdıkları bir takım yüzeysel benzerliklere işaret etmekle, bunların birbirleriyle bağlantılı olduğunu varsayar; ancak bu bağlantının nasıl var olabildiğini somut olarak açıklamaya girişmez. Somut çözümlemede, ‘Osmanlı devlet geleneği’ faktörü, araştırma planına somut biçimde dâhil olamayan bir ön-kabul olarak kalır. Devlet geleneği nosyonu hiçbir tarihsel gelişmeyi somut olarak açıklamadığı için, öznelerin irade ve pratikleri zorunlu olarak her şeyin açıklaması hâline gelir. Neticede bu tezin savunulduğu metinlerde Osmanlı-Türk modernleşmesine yönelik analizler, hemen her zaman, öznelerin düşünce ve edimlerinin bir eleştirisinden ibaret kalır. Oysa Türkiye’deki modernleşme tartışmalarını artık, Jön Türkler, İttihatçılar ya da Kemalistlere yönelik övgü ve yergilerin ötesine taşımak gerekmektedir. Böyle bir açıklama tarzı ise öznelerin, nesnel belirlenimler karşısında dipnotlara indirgenmesini gerektirmektedir. In the analysis of great social transformations, when the objective determinations surrounding subjects are ignored or pushed into the background, historical explanation arises merely out of the results of the will and practices of certain groups or individuals whose acts are supposedly beyond objective constraints to a large extent. In such explanations, focusing solely on successes, failures, virtuousness and evilness of the subjects in question, history is reduced to contingent acts of historical agencies. However, in the thesis of strong state tradition, which is largely dominant in the literature about the Ottoman-Turkish modernization, subjects are presented as carriers of a state tradition, which is claimed to be inherited from the Ottoman Empire. It is claimed that under the rule of the Unionists, who took over the legacy of state tradition, and their successors Kemalists, civil society and intermediate strata were excluded from political processes and their development and further flourishing were prevented to a great extent. Thus, it is maintained that the historical development trajectory of the country was determined by a revolution from above conducted by the military and civilian bureaucrats who took over the Ottoman state tradition. This explanation does not appear to be an example of subject-centered historiography since it links the will and practices of subjects to an essence (strong state tradition) that comes from the depths of centuries. However, this appearance is misleading. In the thesis of strong state tradition -aside from all empirical and other methodological problems involved in the historical data on which this thesis is based-, as a general rule, the historical movement advances through the decisions and actions of certain subjects since the notion of “state tradition” essentially serves a trampoline throwing subjects out of objective determinations. This thesis, in fact, reproduces subject-centered historiography in a gradual way with its notion of “state tradition” functioning as an intermediate stage in its reproduction of this historiographical form. Furthermore, this is an inevitable result of its methodology. Referring to superficial similarities supposedly existing between different phenomena, the thesis of strong state tradition postulates an inner connection between them without ever attempting at explaining in concrete terms how this connection exists. In a concrete analysis, the factor of ‘Ottoman state tradition’ remains as a presumption that cannot be concretely included in the research plan. Since the notion of state tradition fails to explain any historical development concretely, the will and practices of subjects necessarily becomes the main source of historical explanation. Consequently, in the studies following the premises of the strong state tradition school, the analysis of Ottoman-Turkish modernization virtually always ends up being a mere critique of the thoughts and acts of the subjects. However, the analysis of modernization in Turkey needs to move beyond the exaltation or criticism of the Young Turks, the Unionists and Kemalists. Such an analysis requires reducing subjects to footnotes vis-à-vis objective determinations.